Merhaba dostlarım bugün size belki de son günlerde izlediğim en farklı kliplerin birinden bahsedeceğim. Arada dinleyenleriniz varsa sabah son ses dinlenecek, insanı motive eden ve güne bomba gibi başlatan, gün aralarında kafada tekrar tekrar çalan bir parça . Bahsettiğim şarkı Metallica grubunun “One” şarkısı, albümü de harika olmasıyla beraber parçanın hikayesi ve Hetfield’in elektrogitara olan hakimiyeti işi bambaşka yerlere götürüyor. Aynı zamanda klibi rock müzik tarihinin en çarpıcı ve kalburüstü kliplerinden biridir. Şarkımız bir çocuğun babasına demokrasi nedir demesi ile başlıyor. Babasının verdiği cevap ise “Demokrasi genç insanların birbirini öldürmesidir ve demokrasi uğruna her baba tek evladını bile feda eder” şeklinde. Aradan yıllar geçiyor ve Birinci Dünya Savaşı patlak verince çocuk kız arkadaşından ayrılıp savaşa gönderiliyor, savaşta bombardıman esnasında cepheden çıkan kahramanımız bomba düşen bir çukurluğa giriyor çünkü bir inanışa göre bir kez bomba düşen yere bir daha bomba düşmez ama bomba oraya ikinci defa isabet ediyor ve kahramanımız da bu bahtsız çukurun içinde. Bomba çok büyük hasar veriyor ve kahramanımız bütün uzuvlarını ve duygularını kaybediyor. O artık sadece bazal fonksiyonları yerine getiren ve temel ihtiyaçları karşılanan bir beyin. Yaşadığı acılara dayanamayan kahramanımız kafasını bulunduğu yastığa vurarak mors alfabesiyle askerlere şunu söylüyor “Kill me”. Klip insanı tanımlayamadığım bir moda sokuyor, böyle bir atmosfere sahip klip ile sizi yalnız bırakıyorum. Aşağıdan türkçe altyazılı versiyonuna ulaşabilirsiniz.
Enes Sayar tarafından yazılmış tüm yazılar
Zeki Demirkubuz’un Yazgı’sı
Zeki Demirkubuz’un yazgı filminden bahsetmek istiyorum fasa fiso köşesinde, her ne kadar fasa fiso olarak alınamayacak bi film olsa da. Uzun zamandır türk sineması izlemeyişim sebebiyle türk sinemasına olan üstünkörü bakışımı kıran bir film oldu. Özellikle tercih etmemin sebebi ise Albert Camus adlı yazarın epeyce sevdiğim bi kitabı olan Yabancı üzerine çekilmiş iki filmden biri olması ve -daha büyük etken bir etken- Zeki Demirkubuz filmi olması. Filmde anlatılan pek çok şey aslında ana karakterimiz için o kadar çok anlamlandırılamaz geliyor. Kitapta bahsedildiği gibi hayat hiçbir zaman yaşamak için katlanılacak zahmete değmez (bunun gibi bişey denilmişti sanırsam hiç aklımda tutamam böylesi kelime gruplarını ) felsefesini o kadar detaylı işliyor ki Demirkubuz, bu felsefeyi anlaşılmaz ise o 120 dk bir türlü bitmez. Musa filmin başkarakteri yani asıl adamımız, şimdi onun hikayesine bakalım.
Toplumun ataerkil yapısının koyduğu bütün tabulara ve kutsallarına o kadar kayıtsız ki belki de filmin adı bu yüzden yazgı, sonuçta kendisi işlemediği bir suçu 4 sene yatıp katlanmış ve yazgısını kabullenmiş, şimdi bunu okurken ne salak adam diyeceksiniz, biraz öyle ama işin özünü anlamak gerek. Filmde Musa’nın hiçbir zaman bir şeye kesinlikle evet veya hayır gibi kelimeler yerine fark etmez kelimesini kullandığını görebilirsiniz ve bu da aslında kayıtsızlığı bariz bir şekilde sunuyor bize. Daha ileri sahnelerdeyse toplumdaki adalet yargısına da bir eleştiri bulunuyor ve bu eleştiri şu 4 kişiyi öldürmesiyle yargılanmasına rağmen savcı sorgusu sırasında avukatla konuşması veya mahkeme sırasında(kitapta) o sebeple yargılanmıyor gibi daha çok toplumun ahlaki tabularına uymadığı , annesinin cenazesinde ağlamadığı, cenazeden hemen sonra hemen sonra komedi filmi izlediği ve kız arkadaşıyla buluştuğu için yargılanıyor ve mutlak takdirde olmasa da modern toplumda ahlaki değerlerini zedelemenin bazı gerçek suçların bile önüne geçişinin eleştirisi var. Yazıyı bitirmeden bunu söylemesem olmaz, bir sahnede “Kız arkadaşı ona benimle evlenir misin?” dediğinde fark etmez diye cevap verip karşılığında evlenmek ciddi bir iştir denilince de hayır değildir diyor.
Çok uzattım, genel olarak modern toplum sorunlarını ele alan kült bir yapım bana göre. Bunu okuyup yazgınıza katlandığınız için teşekkürler:))